Mukabele
Beni bir şiire mecbur ediyorsun Ki düşmektir bu, anlaşabiliriz. Hançeren yırtılır gibi oluyor sen şiirle gelirken Bir "topal leylek!" narası duyuyorum telgraf tellerinde Sonra topallayarak çıkıyorum, Saklandığım o yerden
Kuyu demiştin, Bu bahsi es geçmeyelim "Her şey bir şeye düşer" Demişti bir de; Nişabur silsilesiyle sille tüketen, Bir mübarek el öpmekliğiyle Ellerini öpülesi eden o ellerin sahibi. Her şey sağanak sağanak Her şey boşanırcasına Sicim gibi şerha şerha, Bir kuyu buluyor ve kuyuda buluyor aslını. Vaslını bulmak da var!
Sen kuyu dedikçe sarkıp Bilmem sencileyin huyu mudur; Bir esva tecellisiyle dinelmiş buluyoruz biz onu. Ödenmiş gibi oluyor Bir şeylerin can verme borcu.
Tehdit mi yemeli şiirin yedinci katında? Öyleyse yaka silkiyorum, Fiyaka sahibi olmak ve Yakalarımdan tutulmak için. Tutsun da kavsıyla övünmüş o kambur, Palas pandıras bir çuval gibi.. Yuvarlasın kuyuma. Ama demiştim bir şiir nöbetimde, Demiştim; "Beni kurtların önüne Gömleğimi kuyuya attılar" diye.
Şimdi mısraların bir omuz darbesi gibi Geçerken sahilin tatsız çıplaklığından, Bir zaman rektifiyesidir mazi tadında. Ki ondan uzuyor içimdeki çimdik arbedesi. Sen bana; Ben sana sesleniyorum gayrısız kuyudan Kuyu mu, kuyun mu, Yoksa kuyum mu kurusun?
Bir kuyuya bir taş atılmışsa burada Deliler bahsimize uğramaz. Ki biz taşlamışsak bir kuyuyu, Elbette derinliğini ölçmek içindir. Öyle bir teyemmümdür kuyunun bozduğu.
Münhasır